18 Nisan 2016 Pazartesi

KİŞİ HER HALÜKARDA ALLAH'IN KULUDUR. GENEL LAFIZDIR


Allah'ın sevimli kulu olabilmek için Allah'ın kanun ve nizamlarına uymak gerekir.uymuyorsan konuştuğun söz aldatmacadan ibarettir.


Kur'an literatüründe yalnızca Allah'a iman edip kulluk eden kimseler değil, inanan-inanmayanıyla bütün insanlar Allah'ın kulu olarak anılırlar. Bununla birlikte, bu iki durumda 'kul' kavramı tamamen aynı anlamı ifade etmez. Bunu bazı örneklerle delillendirmemiz mümkündür. Mesela Şeytan, Allah kendisini lanetlediği ve rahmetinden kovduğu vakit, "yemin ederim ki kullarından belli bir pay edineceğim" (4/Nisa, 118), "onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım" (7/A'raf, 17) şeklindeki çıkışıyla, adeta Allah'a karşı gelişinin yol haritasını çizmiştir. Şeytanın kendilerinden bir 'pay' almayı programladığı bu 'kullar' (ıbâd) elbette ki yalnızca mü'minler olamaz. Çünkü, zaten şeytanın, mü'minlerden çok kafirlerle teşrik-i mesâisi vardır. Hatta bu ayetin devamındaki ayetlerden bu 'kullar'ın bilhassa inançsızlar olduğu anlaşılmaktadır. Yine de her ne olursa olsun şeytan, bütün insanlara yanaşmayı denemek durumundadır. Dolayısıyla Nisa, 118. ayetinde bütün insanlar 'kul' olarak tanımlanmıştır.
*************
Allah yeryüzündeki bütün zînetleri ve rızıkları, kulları için yaratmıştır ve hiç kimse bunları kafasına göre haram kılma yetkisine sahip değildir (7/A'raf, 32). Allah, kullara rızık olsun diye salkım salkım tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçlarını yaratmıştır (50/Kaf, 10-11). Kısacası, yeryüzündeki tüm nimetlerden ve zînetlerden, mü'min-kafir demeden, şu ırk bu ırk ayrımı yapmadan, bütün insanlar yararlanabilmektedir. Öyleyse, bütün insanlar 'kul' kapsamındadır.
****************
Kullar umum, 'alimler' ise husus ifade eder. Kullar bütün insanları, alimler ise belirli bir zümreyi oluşturmaktadır. 
Peki, nasıl oluyor da, mü'minlerin dışındaki inançsız insanlar da 'kul' sayılıyor? Bunu şöyle yorumlamak mümkündür: Her ne kadar inançsızlar, değişik biçimlerde Allah'a şirk koşmakta, Allah'ı küfür etmekte ve O'na isyan etmekte, kimileri Allah'ın otoritesini hiç tanımamakta, kimileri bir insan olarak kendilerini ilah yerine koymakta, kendilerini 'kulli şey'in kadîr' sanmakta iseler de, elbette bütün bunlar korkunç bir cehaletin sonucudur ve asla hiçbir inançsız insan, kendi sandığı gibi bir kudrete sahip değildir. Nasıl ki mü'minler, Allah'ın koyduğu fizikî, sosyal ve biyolojik yasalara tabi iseler, kafirler, putperestler ve ateistler de öyledir.
*********************
Herhangi bir insana Allah'ın sıfatlarını izafe etmek, uluhiyet ve rububiyet sıfatına tahsis etmek, o insanı Allah'ın bir cüz'ü kılmak demektir. Mekke müşrikleri birtakım geçmiş 'büyüklerini' bu şekilde putlaştırıyorlar, o insanları/kulları Allah'ın bir cüz'ü kılıyorlardı (43/Zuhruf, 15). Bu ise insanın açık bir küfrüne, nankörlüğüne, körlüğüne delalet etmektedir. Çünkü Allah Allah'dır, kul ise kul. Bunu böyle takdir edememek, insanoğlunun düşebileceği en feci bir dalalettir. İşte Hristiyanlar da İsa'yı tıpkı Mekke müşrikleri misali, Allah'ın bir cüz'ü kıldılar.
*************************
Bu ayetlerin net mesajı nedir? Mesaj şudur: İster insan olsun, ister melek, kafirlerin, müşriklerin akıllarından geçen veya geçmeyen bütün varlıklar, Allah'ın ilahlığında en küçük bir paya bile sahip değildirler. Bunların hepsi nihayetinde yaratılmış varlıklardır ve hepsi de Allah'ın egemenliğine boyun eğmiş, teslim olmuşlardır. Bu kulluktur ve kulluk teslimiyeti gerektirir.
**********************
Toplum ne zaman ki Kur'an'ı sırtlarının ardına atmış, işte o zaman kendileri gibi varlıkları evliya, aziz, ermiş, kurtarıcı, büyük insan gibi birtakım sıfatlarla yüceltmişler, onları ilah edinmişlerdir. İşte Kur'an, bu ilah edinilen varlıkların, tıpkı onlara tapanlar gibi kullar olduklarını hatırlatmakta ve onların hiçbir çağrıya cevap veremeyeceklerine dikkat çekmektedir. O varlıklar için Kur'an, "tıpkı sizin gibi kullardır" demektedir (7/A'raf, 194). Kehf suresinin 102. ayetinde, Allah'ı bırakıp da, herhangi bir kulu (adı, sanı, sıfatı ne olursa olsun) evliyâ (velî) edinenlerin kafirler olduğu açıkça bildirilmektedir. İnsanların heva ve heveslerine tabi olarak aynen kendileri gibi bir bedene sahip olan, kendileri gibi doğumlu ve ölümlü, kendileri gibi hastalanabilen, acıkıp susayan, yemek yiyen, yorulan ve dinlenme gereği duyan; evlenme, sevme, sevilme, gülme, ağlama gibi ihtiyaçları olan, yaşamak için oksijene ihtiyacı olan v.b. insanları şeyh, evliya, ermiş, aziz, gavs, kutub, kutb-u azam, mehdi, Mesih, ulu önder v.b. edinmeleri işte bu ayetin kapsamına göre kafirliktir. Allah insanları bu tür şerikleştirmelerden korumak için nebiler, rasuller göndermiştir.
Demek ki insanların şu veya bu şekilde, şu veya bu isimle tazim ettikleri, yücelttikleri, normalin ötesinde saygı gösterdikleri bütün insanlar tıpkı diğerleri gibi, bizim gibi kullardır. Allah ilk başta peygamberlerin kul olduğunu vurgulamaktadır. Peygamberlerin kul olduğu gerçeği, öteki bütün insanların yüceltilmesini bir çırpıda ve kolayca yadsımaktadır.
Kul olmak, kulun Rabbine karşı daima tezellül içinde olmasını gerektirir. İnsan Rabbine karşı edepli olmalı, haddini aşmamalı, O'nu daima yüceltmeli, O'nu sena etmeli ve O'na kulluk yapmalıdır. İyi bir kul, sadece zor günlerinde değil, aynı zamanda iyi günlerinde, sağlığı yerinde iken, varlıklı ve 'güçlü' olduğu zamanlarda da Rabbine itaat etmeli, O'nun emrinden çıkmamalıdır.
Ve iyi bir kul her gün beş kez Rabbine secde etmelidir.

Şeytan'ın Allah ile konuşması ve kibri! 

1 yorum:

  1. Düşünüp ibret alan yok mu?
    Sebt, haftalık bir dinlenme günü ya da ibadet zamanıdır.
    Tahrim delili varit olmadıkça eşyada aslolan mubahlıktır.
    Vakıanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.
    ÖDÜL,CEZA VEYA ELEMENT OLARAK KALMA...
    NEREDEN NEREYE...!
    https://t.co/xJncBQ26aK

    YanıtlaSil