16 Kasım 2016 Çarşamba

İslam: Bir Din ve İdeolojidir

İslam’ı ideolojikleştirmek ne kadar yanlışsa,SÖZÜ YANLIŞTIR.
İslam: Bir Din ve İdeolojidir
İdeoloji,İçinden nizamların fışkırdığı akli akidedir.
Peki Niye Şimdi Bu Soru?
İslam’ın bir din mi yoksa ideoloji mi olması bakımından bu sorununun çözümü, Hollanda’da hükümetin oluşturulması için şu ana kadar süregelen müzakerelerin yapıldığı mevcut durumla ilgili bir meseledir. Hepimiz biliyoruz ki şu anda bu sorunun cevabı, İslam ve Müslümanlarla ilgili olarak yürütülecek olan gelecekteki politikayı belirleyecektir.

Aslında bir din mi yoksa ideoloji mi olması bakımından İslam’la ilgili bu soru, akademik rengi olan bir meseledir. Bir kimse İslam’ı ister bir din isterse ideoloji olarak tarif etsin bu durum İslam’ın vakıasını değiştirmez. Politikacılar ise birer akademisyen olmadığına göre önemli olan bu soruna takılmamalarıdır. Bilakis önemli olan politika üretmeleridir. Politika üretmek ise akademik görüşten uzak durmak ve vakıaya olduğu gibi bakmak demektir.

İslam’ın vakıası ise dünya hayatının öncesi ve sonrası ile olan alakası demektir. Bu da cennet ve cehennem demek olduğu gibi insanın yaratıcısına nasıl ibadet etmesi gerektiği de demektir. Binaenaleyh İslam, kabul edilebilir herhangi bir tarife göre kuşkusuz kendisine din mefhumunun intibak ettiği bir dindir. Ancak İslam, ibadet mefhumunu genelleştirir. Dolayısıyla insanın hayattaki tüm işlerini vahiy yoluyla öğrendiğimiz şeri hükümlere göre düzenlemesini zorunlu kılar. Zira İslam, sadece insanın ruhi yönünün düzenlenmesi demek değildir. Bilakis aynı zamanda insanın yeryüzündeki hayatının, yani muamelatların, evlilik işlerinin, toplumsal ilişkilerin ve benzerlerinin düzenlenmesi de demektir. İnsanın işlerinin belirli bir görüşe göre belirli kaidelere uygun olarak düzenlenmesi ise kendisine “İdeoloji” kelimesinin ıtlak edildiği şeydir. Binaenaleyh İslam, kabul edilebilir herhangi bir tarife göre kuşkusuz kendisine ideoloji mefhumunun intibak ettiği bir ideolojidir.

Bundan dolayı İslam’ın bir din ve ideoloji olduğunu kabul etmek kaçınılmazdır.

Bunun kabul edilmesi halinde bu ülkedeki politikacıların sorması gereken sorular şunlardır:
Birincisi: En önemli olanı da budur: Mademki İslam, bu ülkede egemen olan laiklik görüşü ile çelişen bir görüş, yani akidevi-ideolojik bir alternatif ortaya koymaktadır o halde herkese düşen şu soruyu sormaktır: İnsanın sorunlarını çözmeye muktedir sahih görüş, İslam mı yoksa laiklik midir?
İkincisi: Bu ülkedeki insanların geneli laikliğe inanmasına rağmen bu ülkede yaşayan ve laikliğe inanmayan büyük oranda Müslüman bir kesim vardır. Bu büyük orandaki insanlar, ülkenin sistemini değiştirmek için çalışmamasına rağmen kimliğini ve akidesini korumayı istemektedirler. O halde varit olan soru şudur: Sistem, bu iki hususun arasını nasıl uzlaştıracaktır? Yani kendi toplumu içerisindeki bu farklı gurubun varlığını nasıl kabullenecektir?

Politikacıların üzerinde durması gereken sorular işte bunlardır. İslam’ın bir din mi yoksa ideoloji mi olduğu sorusuna gelince; politikacıların hikmetten ne kadar uzak olduğunu gösteren bir çarpıtmadır.

Bizler İslam’ı ideolojiler kapsamında tasnif etmek isteyen politikacıların var olduğunu biliyoruz. Çünkü onlar, “inanç özgürlüğünün” faaliyetlerini sınırlandırdığının farkındalar. Zira onlar, “İslam sadece bir ideolojidir” dedikleri zaman dinin hükümlerini değiştirebilecekleri gibi İslam’ın ülkenin laiklik görüşünü tehdit ettiğini de iddia edebileceklerdir. Hakeza ülkenin liberal laiklik ideolojisini koruma noktasından hareketle toplumu tehdit eden bir ideoloji olarak İslam’a karşı çıkmak kaçınılmazı olacaktır.

İslam’ın bir din olarak tanımlanmasında bir sakınca görmeyen ikinci guruba gelince; aslında birinci guruptan farklı değildir. Zira o da böylece Nasranilik diyanetine tabi olarak İslam dininin bir bütün olarak dinleri kuşatan laiklik manzumesi kapsamında uyarlanması anlamında entegrasyona çağrıda bulunmak için eline bir fırsat geçirmektedir. Böylece onlar nezdinde İslam, sırf birer ibadet ve manevi ayin olarak kalmaktadır.

Aslında İslam’ın din veya ideoloji kapsamında tasnif edilmesi ile ilgili bu tartışmayı takip eden akıl sahibi herkes Hollanda’nın içerisine sürüklendiği ve Orta Çağlardaki karanlığa çok benzeyen karanlık geleceği açıkça görebilir. Zira bugünkü yöneticiler, kendi akidelerinden ve görüş açılarından farklı olan akidelere ve bakış açılarına tolerans göstermemektedirler. Bundan dolayı kendilerinden farklı olan kimseleri bitirmek için çalışmaktadırlar. Avrupa, karanlık çağlardan çıkmak için mücadele vermişken bugünkü politikacılar ise onu tekrar bu karanlık çağa geri götürmektedirler. Dolayısıyla aslında bugünkü politikacılar, Orta Çağlardaki tiranların varislerinden öte bir şey değildirler.
http://www.hilafet.com/html/bynlr/2010/0207.html
http://agemder.org/2035/Dindarlar-icin-%E2%80%9Cdevletin-dogrulari%E2%80%9D-once-geliyor