8 Haziran 2016 Çarşamba

OKU,ÖĞREN;İSTİKAMETİNİ BELİRLE...: Kur’an-ı Kerîm’de yer alan bu korkutucu ifadelerle...

OKU,ÖĞREN;İSTİKAMETİNİ BELİRLE...: Kur’an-ı Kerîm’de yer alan bu korkutucu ifadelerle...: Şu halde onların da kendilerinden önce geçenler gibi işledikleri günahlar yüzünden azaba düçar olmalarını engelliyecek hangi güven noktaları...

Şu halde onların da kendilerinden önce geçenler gibi işledikleri günahlar yüzünden azaba düçar olmalarını engelliyecek hangi güven noktaları vardır. Kalplerinin damgalanıp bir daha hidayete ermemelerini hidayet işaretlerine kulak açmamalarını ve bunun neticesi olarak dünya ve âhirette dalâlete düşmenin cezasından kendilerini emin kılacak neye sahiptirler? Dikkat etsinler, kendilerinden önce geçenlerin acı akibetleri, kendilerinin de onlara vâris olmaları ve Allah’ın değişmeyen kanunları... Bütün bunlar kendileri için bir korkutucu elçi durumunda olmalıydı. Ve sakınıp korunmalıydılar. Yalancı güven havasını, umursamazlığı ve gülünç gafleti bir kenara atmalıdırlar. Ve kendilerinden önce geçenlerin başına gelenlerden ibret almalıydılar. Umulur ki aynı akibete düçar olmazlar. Ne olur bu gerçeklere kulak vermiş olsalar...



Kur’an-ı Kerîm’de yer alan bu korkutucu ifadelerle Allah’ü Teâlâ insanların devamlı bir korku ve sarsıntı içerisinde yaşamalarını, her an gece veya gündüz gelmesi muhtemel felâketlerden, ve belâlardan tiril tiril titremelerini irade buyurmuş değildir. Bilinmeyen hususlardan doğan, sürekli korku, gelecekle ilgili, devamlı sarsıntı ve her an beklenen tehlike çanları... Çok kere insan enerşisini dağıtır ve yok eder. Bunun neticesi ümitsizliğe varır. Çalışma durur, üretim azalır, hayat gelişmez, yeryüzünün imarı mümkün olmaz... İşte bunun için Allah’ü Teâlâ o korkuyu istemiyor da bunun yerine Allah korkusunu, nefis murakabasını, uyanıklığı, hassasiyeti, insanların tecrübelerinden ibret almayı, beşeriyet tarihini harekete getiren ana unsurları görmeyi ve devamlı Allah ile alâkayı sürdürmeyi, hayatın rehavetine, rızıkların bolluğuna güvenerek gurura kapılmamayı irade buyuruyor.



Ve Allah insanlara derin ve ince bir hassasiyete sahip oldukları, Allah’a samimi bir kulluk ile yöneldikleri, Allah’dan korktukları ve hayatı kirleten her türlü şeyden sakındıkları takdirde huzur vaad ediyor, emniyet vaad ediyor, dünya ve âhirette kurtuluşu müjdeliyor. Çoğu kere insanı aldatan maddî nimetlerin yanı sıra emniyete çağırıyor onları... Allah’ın ulu kuvvetine bağlanmaya davet ediyor. Kendi maddî güçlerine değil, yıkılması muhtemel direklere değil, Allah’a dayanmaya davet ediyor... Dünya nimetlerine değil Allulı’ın nezdindeki ebedî nimetlere çağırıyor...

Gerçekten de Allah’a samimiyetle inanmış ve Allah’dan korkmuş müminlerden Allah’ın tedbirinden emin olan kitleler gelmiş geçmiştir. Ve onlar Allah’dan başka hiçbir güce dayanmamışlardır. Kalpleri îman nimeti ile mamur, zikrullah ile mutmain, şeytana ve hevaî nefse karşı güçlü, Allah’ın hidayeti ile yeryüzünü islah eden, korkulmaya lâyık olan celâl sahibi Allah dururken, insanlardan korkmayan bir nesil gelmiş geçmiştir...

İşte bizim de bertaraf edilmesi mümkün olmayan İlâhî azapdan ve idraki imkânsız olan Allah’ın tedbirinden sürekli olarak korkmayı bu şekilde anlamamız gerekir. Böyle anlayınca bu korkunun bizi kararsızlık yerine uyanıklığa, dehşete kapılma yerine hassasiyete, hayatı muattal kılma yerine azgınlıktan ve umursamazlıktan korunmaya sevkettiğini kavrayabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder